29 Eylül 1995
Ankara
 
Nazire DEDEMAN
Umut Vakfı Kurucu Başkan
Konuşma Metni

Sevgili Arkadaşlarım,
Sevgili Çocuklar,
 
Hukukun üstünlüğünü benimseyen bir toplumda bireyler, hukuku ve adalet mekanizmasını ve hakları yalnızca suçu tanımlayan ve cezayı belirleyen bir kurum değil, gelişmeye ve insanca yaşamaya ışık tutan bir çerçeve olarak görür. Böyle harekete geçirilmesi hukuk ve hukuk devleti kavramlarının günlük yaşamımıza girmesiyle olanaklıdır. Çünkü hukuk, hak, onu isteyen ve bu istek doğrultusunda çaba veren vatandaşların etkinlikleri ile somutlaşır.
 
Bu kavrama ve mekanizmalarına yabancı olan bireyler kolayca adalete olan inançlarını kaybedip, kaba güce prim veren bireylere dönüşebilirler. Şu halde hukukun üstünlüğünü çocuklarımıza, yani sizlere tanıtıp benimsetmek biz büyüklere ve değerli eğitimcilere düşen bir görev olmalıdır.
 
Uzlaşma ve barış içinde yaşam, onurlu bir yaşam sağlamaktır. Bu da hukuk devleti ilkelerinin benimsenmesi ile ulaşılabilecek bir özlemdir. Hukukun yanlı, ya da güçsüz olduğu toplumlarda kaba kuvvet hakim gelir ve kargaşa gelişir. Böyle toplumlarda bireylerin onurlu bir yaşam sürdürmeleri imkansızdır. Bu, sonuçta onursuz bireyler, dolayısı ile onursuz toplumlar yaratır. Onurla yaşamak zorundayız, dolayısıyla hukuk üstünlüğüne emek vermemiz gereklidir.
 
Onurlu toplumlar hukuka saygılı, insanca yaşama hakkını koruyabilen toplumlardır. Onur, barışın saygınlık tartısı, gelişmenin hak ve özgürlükten sapmayan yol gösterici pusulasıdır. Ve biliyoruz ki, insan onuru hukuk devletinin benimsenmesi, hukukun korunması ve gelişmesi ile eş anlamlıdır.
 
Kişisel, ulusal ve uluslararası düzeyde onurumuzun korunmasının sağlanmasını başkalarından bekleyemeyiz.
 
Kaba kuvvet, insan olma olgusuyla ters orantılıdır. Burada bireylere düşen görev, onurla hukuka sahip çıkmak ve kendilerine düşen görevleri yerine getirmektir. Ülkemizde adli sistemin yükünü almak gerekir. Hukukun üstünlüğü kavramının, sadece hukukçuların ve adli sistemin tekelinde bir kavram olarak görmemek gerekir. Her vatandaşın içselleştirdiği ve uğrunda emek vermesi gereken bir amaç olarak görmek gerekir.
 
Yaşamın bir parçası hatta kendisi olan çatışmayı kötü, yıpratıcı, ilişkileri zedeleyici bir sosyal olgudan çıkarıp olumlu ve yapıcı ve beraberinde gelişme getirebilen bir sürece dönüştürme çabasını ve emeğini vermemiz gerek.
 
Fiziksel güç Tanrı vergisidir. Güç, alet kullanılarak arttırılır. Alet kullanmak ve alet geliştirmek akıl ister; bu nedenle insana özgüdür. Silah da insanoğlunun geliştirdiği bir alettir ve saldırı gücünü arttırır. Savunma amacıyla da kullanılsa silah bir şiddet aracıdır. Şiddet Tanrı vergisi değildir, öğrenilir; toplum her birimize, kime karşı ve hangi koşullar altında şiddet kullanabileceğimizi öğretir, bunun töresini, yasasını saptar. Şiddet gibi silah kullanmak da öğrenilmiş bir davranıştır. Silah şiddete yatkın kişilerin kullandığı bir alettir.
 
Biliyoruz ki sorunlar şiddetle, silahla asla çözülememektedir. Tersine sorunu iç kargaşayı daha da çok alevlendirmekte, sonucunda daha içinden çıkılmaz sorunları getirmekte, ya da arkasında dayanılmaz keder ve acılar bırakmaktadır.
 
Bunlar ara önlemlerdir. Asıl olan şiddete başvurma gereksinimini ve aracı olan silah kullanımını yok etmek, hiç değilse en aza indirmektir. Bunun için de bölgesel toplumsal koşullarımızı değiştirmemiz gerek. Şiddete gerek duymadan sorunlarını barışçıl yollarla çözmeyi yeğleyen kuşaklar yetiştirmemiz gerek. Kısacası öğretimimizi değiştirmek gerekiyor.
 
Oğlum Umut ÖNAL’I arkadaşının tabancasından çıkan bir kurşunla kaybettik. Burada O’nu anıyoruz. Barış içerisinde bir yaşam hepimizin umudu. Bu umudu yaşatıp, güçlü bir şekilde gerçeğe dönüşmesini amaçlıyoruz.
 
Şiddet ne şekilde kaynaklanırsa kaynaklansın, bunu önlemenin en güzel koşulu hoşgörülü olmaktır. Toplumsal denge ve uyumun anahtarı sevgiye, barışa, hoşgörüye dayalı eğitim sistemidir. Bu olgu içerisinde, sevgi ve hoşgörü içersinde yapıcı, uzlaşmacı bireyler olmanızı diliyorum.
 
Hepinize teşekkür ederim.