Cedaw Sivil Toplum Forumu Bireysel Silahsızlanma ve Kadının Rolü

20 Nisan 2003
Büyük Ankara Oteli
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı
Konuşma Metni

 
Sayın konuklar ve değerli katılımcılar,
 
Bugün aranızda olmaktan ve size hitap ediyor olmaktan son derece mutluyum. Çalışmalarınızı ilgiyle ve beğeniyle izledim. Eminimki, elbirliğiyle, kadınımızı  toplumumuzda ve dünyada olması gerektiği yere taşıyacağız.
 
Umut Vakfı’nı ; gençlerimizi şiddetten uzak, hukukun üstünlüğüne inanan ve bu sorumlulukları taşırken de uyuşmazlıkları barışçıl yollarla çözebilen bireyler yetiştirmek üzere kurduk. Böyle bir çerçeve içerisinde de “Bireysel Silahlanmaya Hayır.” çalışmalarımızı başlattık.
 
Çocuklarımız maalesef gözlerini şiddetin hakim olduğu bir topluma açıyorlar. Ailede şiddet çocuğun rehabilitasyonu için uygulanıyor. Okullarda şiddetin çözüm getirdiğine inanarak büyüyorlar ve ileriki yaşlarında kendileri şiddet uygulamaya başlıyorlar.
 
Amacımız; şiddet uygulamanın, insan haklarını ihlal etmenin en uç noktadaki aletini yani silahı günlük yaşamımızdan çıkartmaktır. Bu sadece bireylerin bilinçle  silahsızlanması ile mümkün olabilir. Bu sürece kadınların katkısı büyük olacaktır. Çünkü toplumumuzda erkekler silahlanır ve maalesef kadınlar ve çocuklar bu silahların gölgesinde ve baskısında yaşarlar.
 
Ülkemizde Bireysel silahlanma kavramı ve topluma verdiği hasar pek tanınmaz. Dolayısıyla öncelikle bireysel silahlanmanın tanımını yapmakta fayda var.
 
Aynı toplum içinde yaşayan bireylerin herhangi bir ideolojiye ait olmaksızın, ateşli silahlar ve bıçaklar ile diğer aletlerle donanması “Bireysel Silahlanma” olarak tanımlanır. Bireysel silahlanmada örgütlenme söz konusu değildir. Devletlerin birbirlerine karşı veya savunma amaçlı silahlanmaları bireysel silahlanma kapsamında tutulmaz.
 
Bireysel silahlanma ile mücadele, en az silahlanma ile mücadele kadar önemlidir. Bu iki farklı kavramın insanlığa verdikleri zararlar aslında eştir. 2001 yılı içerisinde savaşta hayatını kaybedenlerin sayısı 300.000 kişi olarak raporlanırken, aynı yıl içerisinde barışın hüküm sürdüğüne inanılan toplumlarda, ateşli silahlarla işlenen cinayetler, gerçekleşen kazalar ve intiharlar neticesinde 200.000 kişi hayatını kaybetmiştir.
 
Savaşa samimiyetle duyarlı olduğumuz bugünlerde, asla unutmamalıyızki kendi yurttaşının hak ve hukukuna saygı göstermeyen bireylerden, ötekilerin; farklı olanların hak ve hukukuna duyarlı olmaları beklenemez. Önce kendi içimizde sinsice süren savaşı durdurmalıyız.
 
Şimdi bireysel silahlanma mazeretlerine bakalım. İnsanımız hangi gerekçelerle silah talep ediyor? BAPAM tarafından yapılan araştırmada
 
 
10.000 silah ruhsatı başvurusu içinde mazeretlerin dağılımı şöyle tespit edilmiş.
 
 İş riski  nedeniyle % 35 
 Evde bulunsun diye % 23.6
 Merak ve hobi olarak %16.7
 Avcılık veya atıcılık gerekçesiyle %12.7
 Meslek gereği % 6.8
 Hatıra yani intikal nedeniyle % 5.2
 
Bunlar kağıt üzerinde beyan edilmiş, kanuna uydurulmuş gerekçeler. İşin gerçek yüzündeyse sorunun çok daha vahim olduğuna işaret eden gerçek nedenler var. Şimdi bunları sıralıyalım.
 
İnsanımız, bildiğiniz gibi çok büyük çoğunlukla erkekler silahlanmaktadır dolayısıyla şunu ifade etmek yanlış olmayacaktır, erkekler kontrol edemedikleri ilkel güdüleri nedeniyle silahlanırlar. İnsanlar iki güdü ile doğarlar birincisi üreme, ikincisi ise şiddet. Bu güdülerin çok küçük yaşlardan itibaren eğitilmeleri gerekir. Bunların kontrolsüz şekilde tatmin edilmesi ileri yaşlarda ruhsal bozukluklara sebep verir. Buradan hareketle Umut Vakfı Çocukları Oyuncak Silahlarından Arındırma kampanyası başlattı. Mesajımız şu: çocuklarınızın içinde doğuştan var olan şiddet güdüsünü oyuncak silahlarla bastırmaya çalışmayın, doğrusu çocuğunuza bu güdüsünü kontrol etmesini öğretmektir. Bir çocuğun elindeki oyuncak silah, yetişkin yaşında gerçek silaha dönüşür ve ilkel şiddet güdüsünü kontrol etmeyi öğrenmemiş kişi silahını kullanacaktır.
 
Bir diğer bireysel silahlanma nedeni toplumda rağbet görme isteğidir. Silah hem bizim toplumumuzda hem diğer bazı toplumlarda atılımın, beğeninin, üstün olmanın, kazanmanın simgesidir.
 
Freud’a göre gayet açık ve net olarak silah bir erkeklik simgesidir ve silahla ilgili olarak yapılan eylemlerde erkeklik organının yaptığı eylemlere paraleldir.
 
Silah, güç göstermenin, kahramanlığın, yenmenin, yiğitliğin, zafer kazanmanın simgesidir.
 
Can güvenliği mazeretine sığınarak silah edinenlerin asıl gerekçeleri, aslında kendilerininde farkında olmadıkları topluma ve kendine güvensizliktir. Topluma ve kendisine güvenmeyen insanlar silahın gölgesine sığınırlar.
 
Ayrıca silah biliyoruzki bizim toplumumuzda bir neşeyi, bir sevinci, saygıyı ifade etme biçimidir ateş etmek. Yani bireyler sadece olumsuz duygularını değil hertürlü duygularını silahla ifade ediyorlar. Bunun içindirki bir futbol maçının ertesinde kazanan takımın taraftarıda havaya ateş ediyor, kaybeden takımın taraftarıda ateş ediyor. Burada insanın aklına şu geliyor; erkek adam ağlamaz, gülmez.
 
Silaha rağbet etmenin bir nedenide silah kullanmanın toplumumuzda halk geleneği olduğudur. Bu doğru değil. Silah taşımak Türk halkının geleneği değildir. Dünyada bütün ilkel halkların geleneği böyledir. İlkel halklar silah kullanır. Medeniyet seviyesi yükseldikçe bu gelenek ortadan kalkar.  Toplumumuzda kimler silahlanıyor? Erkekler. Türk halkı sadece erkeklerden ibaret değil. Kadınlar silahlanmıyor.
 
Bir diğer silahlanma nedeniyse korkudur. Etkin bir eğitim aracıda olması beklenen medya maalesef toplumdaki korkuyu körükler nitelikte haberler ve abartılı programlar yapmaktadır. Dizilerde şiddet çok sıklıkla yer almaktadır ve şiddete çözüm olarak önümüze silah konulmaktadır. Şiddete maruz kalan yada korkusu olan polise gitmez, bir silah edinir.
 
Erkek adamın silahı olur. Toplumumuzda erkek çocuğu silahlandırma yaşı sünnet yaşıdır. Erkek çocuğun artık erişkinler grubuna geçebilmesi için mutlaka silahla temas etmesi, silah kullanmayı öğrenmesi ve silahın getirdiği erkeklik değerlerini öğrenmesi gereklidir. Kan davaları ve namus cinayetleri. Bu iki sebeple adam öldürmenin toplumda kendilerine saygın yer edinecekleri, şana ve şöhrete kavuşacakları, kahraman olacakları öğretisiyle yetiştiriliyor çocuklarımız.
 
Silahın modası olur mu? Oluyor. Renk renk, cins cins silahlar piyasaya sürülüyor. En pahalısı ve gösterişlisi, altın kabzalısı, sedef kakmalısı... Bireyler silahlarını birbirlerine gösterip hava atıyorlar. Tıpkı cep telefonlarında olduğu gibi, ihtiyacı olsun olmasın silah sahibi olmak moda.
 
Burada tüm bahsedilen nedenlerin ötesinde basit anlamda insanlar suç işlemek için silah sahibi oluyorlar.
 
İntihar etmek. Sorunlu insanların silah edinmesi kadar korkunç birşey olamaz. En ufak kişilk bozukluğu olan birey herhangi bir basit sebeple karşısındakini vurabileceği gibi intiharda edebiliyor. İntihar etmek isteyenler için yöntemler çok ancak, silahla intihar etmek kişiye statü kazandırıyor.
 
Bireysel silahlanmanın gerçek nedenlerini böylece sıraladıktan sonra şu çok önemli noktayı birkere daha hatırlamakta fayda var. Silah, hem ölen hemde öldüren, yani olayın heriki tarafınıda mağdur kılar.
 
Böylece bireysel silahsızlanma kavramına değindikten sonra bu toplumsal sorunumuzda acaba kadının yeri nedir?
 
Adli Tıp Enstitüsü’nün geriye dönük 12 yılı içine alan bir araştırmasında tüm eş öldürme vakalarında silahın %35 oranında kullanılmış olduğunu görüyoruz.
 
2000 yılında İstanbul’da tek Kadın Tutuklu Evi olan Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevinde BAPAM tarafından yapılan bir çalışmada görülüyorki kadın mahkumların %40’ı adam öldürme suçundan dolayı ceza evinde ve bu kadınların öldürdüğü şahısların neredeyse %80’i eşleri, ve öldürülen eşlerin silahla öldürülmesinin en büyük sebebi de kadının eşinin silahıyla kendi eşini öldürmesi.
 
Dikkat edilecek olursa baştan beri anlatılanların hiçbir yerinde kadının silahlanması gibi bir olguyla değinmedik. Silahı erkekle özdeşleştirdik. Çünkü gerçek olan bu. Ama erkeklerin silahlanması neticesinde, savaşlarda da olduğu gibi mağdur olanlar hep kadınlar ve çocuklar.
 
Sözlerimi burada noktalarken, bireysel silahsızlanma konusunda kadınlara düşen görev şu olmalıdır: erkeğin silahlanmasına muhalefet edelim. Silah kullanmanın Türk erkeğinin geleneği olduğunu kafamızdan önce biz silelim ve bundan erkeğin ilkelliği olarak sözetmeye başlayalım. Bu şiddet kültürsüzlüğünü gelenek olarak kabul etmeyelim. Bu geri kalmış kültürün altında kadına ve çocuğa baskı yatmaktadır. Erkek namus koruyan, namus temizleyen konumuna getirilmiştir. Bu temizlik silahla kadınları katletmek suretiyle yapılmaktadır.
 
Bugünün tablosunda bireysel silahsızlanma çok acil olarak  üzerinde durulması gereken toplumsal bir sorunumuzdur. Sorun yasa yapıcıların önlem almasıyla ve eğitimle yokedilebilir. Kadın olarak önce kendimizi sonra gelecek nesillerin aydınlığı için çocuklarımızı eğitmek görevimizdir.
 
Bu konuşmayı doğru bir toplantıda yaptığımı düşünüyorum ve beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.