Kitle İletişim Araçları ve Felaket Haberlerinin Kamuoyu Üzerindeki Etkisi Paneli

28 Eylül 1999
Dedeman İstanbul
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı
Konuşma Metni

 
Değerli Konuklarım,
Sevgili Dostlarım,
 
28 Eylül Bireysel Silahsızlanma gününe, Umut Vakfı’nın bu konu ile ilgili düzenlediği etkinliklerin beşincisine, hoş geldiniz.
 
Umut Vakfı, kuruluşundan bu yana “Bireysel Silahsızlanma Ödüllü Yarışmalar” düzenleyerek, toplumumuz bireylerinde hızla gelişen silah bulundurma gereksiniminin nedenlerinin araştırılmasını teşvik etmektedir. Ülkemizde, korkunç boyutlara ulaşan silah edinme ve dolayısıyla şiddet, her geçen gün artmaktadır. Adam öldürme, yaralama davaları artarken, silah satışları da katlanarak artmakta, bireyler şiddete teşvik edilmektedir.
 
Şöyle ki, 1996 yılı Adalet İstatistikleri’ne göre yüz bin nüfustaki adam öldürme %11 ve müessir fiil %88 artış göstermiştir. İntiharların %21’inde ateşli silah kullanıldığı da görülmektedir. 1992 - 1996 yıllarını kapsayan 5 yıllık sürede 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu’na aykırılıktan açılan kamu davasında %83’lük bir artış görülürken, yüzbin nüfusa oranla bu artış ikiye katlanmış, sanık sayısındaki artış %74 olmuştur. Ateşli silahların suçların işlenmesindeki kullanım oranı da gördüğünüz gibi yükselmektedir.Silah, ayrıca, kesici aletten beş katı daha ölüme sebebiyet vermektedir.
 
Ülkemizde satılan silah ve tüfek sayısı, son sekiz yılda (1990 - 1997) %358 oranında bir artış göstermiş bu süredeki toplam silah satış miktarı 260.770 olurken, son on yılda (1987 - 1996) içerisinde yalnızca polis bölgesinde ele geçirilen tabanca sayısı 95.114, 1987 yılına göre ele geçirilen tabaca sayısındaki artış oranı maalesef 1996 yılında %612’dir.
 
İçişleri Bakanlığı Asayiş olayları 1997 değerlendirmesine göre 1985 - 1986 yıllarında Ankara yarı açık ceza evinde 234 adam öldürme hükümlüsüne uygulanan anket sonucuna göre ateşli silah kullanım oranı %59’dur. Yine Ceza Mahkemeleri’nde açılan kamu davalarında şiddet ve silah suçlarından yoğunluk gösterenler şöyle :
 
        
 

Suç

Adam Öldürme

Taksirli adam öldürme

Müessir fiil

1987

4.810

13.843    iken

73.839    iken

 

1997

6.980

19.942

97.370 yükselmiş.

 

 
Bunlara silahlı soygun, gasp, rehin alma ve bir de intiharları eklersek silah kullanımının ülkemizdeki korkunç boyutundan ürkmemek elde değil. Bir de şiddet suçlarında gençliğin artan payını düşünürsek bu yüreğimizi daha da acıtıyor.
 
Bu nedenlerle, biz Umut Vakfı olarak yasa koyucudan silah alımlarının zorlaştırılmasını istiyoruz. Mevcut silahların toplatılması ve tekrar ruhsat başvurularının yapılmasını da. Bu yasa değişikliğine ülkemizin gereksinimi vardır. Silah sahibi olabilmek kurslara tabi olmalı. Ruhsat kurslarda hem yazılı, hem de uygulamalı sınavı geçen ve barışçıl konumu uzmanlarca kabul görmüş kişilere verilmelidir. Ayrıca silahlara kilit sisteminin konma mecburiyetinin getirilmesi, gençleri ve çocukları korumamız açısından çok önemlidir. Yasa koyucudan ayrıca istemimiz; caydırıcılık esasına dayanarak verilecek cezaların ağırlaştırılmasıdır.
 
Efendim, bugün panelistlerimizin ele alacağı panel konusu “Kitle iletişim araçlarının ve felaket haberlerinin kamuoyu üzerindeki etkisi”. Felaket haberlerinin “Umut Vakfı Bireysel Silahsızlanma Günü” ile ilgisi açık. Silah şiddetin simgesi ve kendi başına felaket haberlerine devamlı gebe olan bir araçtır, herhangi bir çatışma sonucu felaketi doğurur. Ancak felaket haberleri sadece silah aracılığı ile olmamakta, politik, ekonomik, doğal sarsıntılar (depremler de) kötü haberleri doğurmaktadır.
 
Kitle iletişim araçlarının görevlerinden biri de, kötü haberleri kamuoyuna iletmektir. Tabii ki, kitle iletişim araçlarının görevi iyi haberleri de kamuoyuna iletmektir. Ancak dikkat edilirse bizim medyamız başat olarak kötü haberleri iletmeyi üstlenmektedir. Bunun da nedenleri ve sonuçları vardır.
 
Nedeni; kötü haberlerin okuyucunun, izleyicinin ilgisini daha çabuk çekebilmesidir. Denebilir ki memleketimizde haberler devamlı kötü ise, medyanın yapacağı bir şey yoktur; medyanın görevi haberleri iletmektedir. Bu doğru olabilir. Bu konuyu tartışmak istemiyorum. Tartışmak istediğim bu haberlerin veriliş şekli ve kötü olayların sonuçta nasıl çözümlendiğinin duyurulmasıdır. Haberlerin çıkış nedeni belirsiz, sonucu belirsiz ve çözümsüz olarak sürekli sunulması, izleyicinin giderek kendini çaresiz hissetmesine, düş kırıklığına uğramasına ve duyarsızlaşmasına yol açacaktır.
 
Burada denebilir ki haber medyasının görevi haberleri sunmaktır, eğer medyaya çözüm yollarını bulma görevi de yüklenecekse, bu görev köşe yazarlarına düşmelidir. Bu da doğrudur. Yineleyerek söylüyorum benim odaklanmak istediğim haberin veriliş şeklidir ve haberin akış sürecidir. Bir olayın baştan sona medya tarafından aktarılmasıdır.
 
Ben haberleri izlediğimde genelde herhangi bir çatışmanın, neden çıktığı hakkında bilgilendirilmediğimi görüyorum. Bir örnek vereyim, Doğu Timur’da ortaya çıkan çatışmanın kökeninde ne yatıyor ben bilmiyorum, haberlendirilmedim. Bildiğim bir referandum yapıldı, daha sonra karışıklıklar çıktı. Referanduma gelinceye kadar olayın geçmişi neydi bilmiyorum.
 
Daha özel bir örnek vereyim; Bundan 6 yıl önce bugün, oğlum Umut Önal öldürüldü ve bu olay medyada hemen manşet haber oldu. Neden, niçin öldürüldü belli değildi. Medya bunu araştırmadı. Bunun yerine ben, kamuya “acılı anne” olarak sunuldum, ve yıllar boyu haberin bu yönü ele alınarak sunulmaya devam edildim.
 
Evet, ben acılı bir anneyim, bu acımı yadsımak mümkün değil, ancak asıl haber bu değil. Haber oğlumun niçin, neden ve nasıl öldürüldüğü idi. Bu işlenmedi ve böylece haber başı sonu olmadan orta yerde bırakıldı. Ben bu soruların cevabını hukuk çerçevesinde bulma çabasına girdim. Bu hak arayışımın sonucu bir yerde Türkiye’de “hukuğun üstünlüğü” kavramının varlığının vurgulanması, hukuk devletinin kanıtlanmasıydı. Medya bu çabamı sadece bazı duruşma günlerinde verdi ve olayı acılı annenin çaresizlik çırpınışı olarak sundu. Bunun sonucu olarak da halk bana sempati duydu ve haklı buldu.
 
Ancak ben, hakkımı yargı çerçevesinde arıyordum. Konunun bu yönü medyada pek ele alınmadı. Gerçeklerin içeriği, gerçeklerin ortaya çıkarılması çabası ve gerçek : çok iyi haber olurdu. Böylece medya sadece günlük ilginç haberler vermekle kalmaz hak aramada halkı eğitmiş ve haklarını aramak için yüreklendirmiş olur ve de medya için çok uygun, yüce bir işlev de gerçekleştirilmiş olurdu. Bence medya sadece günlük haberler vermekle kalmayıp, olayın ardalanı, bağlamı ve gelişmelerin hangi noktada bulunduğu konusunda halkı bilgilendirirse çok daha iyi habercilik yapmış olur. Böylece vatandaşlık inancı ve bilinci yüksek yurttaşlar da yetiştirmiş olurduk.
 
Bunlar olmadı, bu nedenle bu işlevi ben üstlendim ve bu gün gazetelerde okuduğunuz ilanı yayınlatmak durumunda kaldım. Haber gazeteciliği yaptım.
 
Lütfen bu söylediklerimi bir yakınma olarak almayın. Canımdan bir örnek vermek, yol göstermek istedim. Anlattıklarım daha iyiyi bulabilme için kullandığım bir örnek, naçizane bir yol gösterme olabilir.
 
Şu andaki habercilik yöntemleri, olayların tarihçesine ve dinamiklerine ilişkin derinlemesine bilgileri sunmakta yetersiz kalmaktadır. Bugün habercilikte geçerli olan, olay yerine gitme, çabucak ve kısa görüşmeler yapma ve hemen olayın peşini bırakma yöntemidir. Bu yöntem haberleri çıkış nedeni belirsiz, konu hakkında hiç bilgi sahibi olmadan, sonucu belirsiz ve çözümsüz olarak sunulmasına yol açmaktadır. Bu da izleyicinin giderek kendini çaresiz hissetmesine, düş kırıklığına uğramasına ve duyarsızlaşmasına yol açmaktadır. Kötü haberin kamuoyu üzerindeki etkisi bu olmaktadır.
 
Oysa halk, büyük bir olasılıkla, bir sorunu, haberi, öyküyü başından sonuna kadar ilgiyle izlemek ister, böylece konuya daha fazla ilgi duyar. Arkası yarın haberleri ile medya, halk haberin anlam ve önemi konusunda eğitilebilir, birlikteliğimizi güçlendirebilir. Ben böyle inanıyorum ve beni dinlediğinizi için sizlere çok teşekkür ediyorum.
 
Efendim, bu sene Bireysel Silahsızlanma Gününde “Toplumumuzda Şiddet ve Silah” haber ve fotoğraf yarışmasında değerli zamanlarını ayıran
 
jüri üyelerimize, 
Sn. Ara Güler (Fotoğraf Sanatçısı)
Sn. Bülent Eczacıbaşı (Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı)
Sn. Bedri Koraman (Karikatürist)
Sn. Prof. Dr. Özcan Köknel (Psikiyatrist)
Sn. Bülent Mumay (Gazeteci)
Sn. Dr. Erdal Atabek (Gazeteci)
Sn. Nail Güreli (Türkiye Gazeticleri Cemiyeti Başkanı ve Gazeteci)
Sn. Nuri Çolakoğlu (NTV Genel Müdürü)
Sn. Yalçın Bayer (Gazeteci)
Sn. Ünsal Oskay (Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi)
 
yarışmaya katılan tüm yarışmacılara,
 
bugün burada konuşmaları ile bizleri aydınlatacak panelistlerimize,
 
Sn. Doç. Dr. Arif Verimli (Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi)
Sn. Yavuz Baydar (Milliyet Gazetesi Köşe Yazarı)
Sn. İsmet Çiğit (Özgür Kocaeli Gazetesi)
Sn. Haydar Volkan (Televizyon Yapımcısı)
Sn. Haluk Şahin (Kanal D Haber Müdürü)
 
teşekkür ediyorum.
 
Yarışmamızda ödüle layık görülen değerli yarışmacılarımızı da kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.
 
Umut dolu yarınlara efendim.