Uçan Süpürge Dergisi Röportaj

24 Temmuz 2003
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı

 
Erkek Silahların Kadınlara Yaptıkları
 
Silahların kadınlar üzerinde devasa etkileri bulunmaktadır. Kadınlar her gün hafif silahlara dayalı şiddetin sonuçları ile karşı karşıya kalmaktadır, silah zoruyla yapılan cinsel tacizler bir savaş silahı olarak kullanılmaktadır, ruhsatlı bireysel silahlar en az ruhsatsız olanlar kadar kadınlar için tehlike arz etmektedir.
 
Her yıl dünya genelinde binlerce kadın silahlarla vurulmakta, yaralanmakta, tehdit edilmekte, esir edilmekte, soyulmakta ve tecavüze uğramaktadırlar. Kadınların  erkekler  tarafından öldürülmeleri veya fiziksel yaralanmalara maruz kalmaları daha muhtemeldir. Buna karşın; yoğunlukla erkeklerin hafif silahları yapması, satması, satın alması, sahip olması, kullanması veya kötüye kullanması çok ironiktir. BAPAM verilerine göre, 2.518 örneklemde, silah ruhsatı için başvuran yurttaşlarımızın sadece %4.6’sı kadındır ve kadınlar güvenlik nedeniyle değil, çoğunlukla eşlerinden miras yoluyla intikal eden silahlar nedeniyle ruhsata başvurmuşlardır. Silahların mevcudiyeti ve kötüye kullanılması nedeniyle kadınların maruz kaldığı mağduriyetler ile, kadınların bizzat silahlanmaları orantısızdır. Ateşli bir silahla öldürülen veya yaralanan her kadına karşılık meskenlerde veya savaş bölgelerinde tehdit altında olan çok daha fazla kadın bulunmaktadır.  Özetle; kadınlar silahsız olmalarına karşın erkeklere oranla daha fazla risk altındadırlar ve güvenlikleri daha fazla risk altında olmasına rağmen kadınlar erkekler gibi silahlanma yanlısı değildirler.
 
Afganistan, Sudan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve eski Yugoslavya gibi çatışma ve çatışma sonrası bölgelerde bir savaş silahı olarak kullanılan cinsel şiddet genellikle silah kullanımı ile yapılmaktadır. Kadınlar ve onlu yaşlarındaki kızlar silah zoruyla evlerinden kaçırılmıştır. Genellikle çatışmalarda kurban olmalarına karşın kadınlar aynı zamanda çatışmalara katılmakta ve bilgi, gıda, giysi ve barınak sağlamak gibi lojistik görevler üstlenmekte ve ayrıca hasta ve yaralıların bakımından doğan uzun vadeli yükleri sırtlamaktadırlar.
 
Yerlerinden edilmiş insanların veya mültecilerin büyük bir bölümünü kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. Bir güvenlik yeri olması gereken mülteci kamplarında bile pek çok kadın ve kız çocuğu rutin olarak silah zoruyla tecavüze uğramakta ve taciz edilmektedir.
 
Yetişkin erkek popülasyonunun önemli düzeyde yok olduğu durumlarda kadınlar sıklıkla bir savaş sırasında veya savaşı takip eden dönemde belirgin büyüklükteki ailelerini destekleyen temel bireyler durumuna geçmektedir. Bu duruma karşın kadınlar sıklıkla savaş sonrası karar verme süreçlerinden dışlanmakta, yani silahsızlanma ve seferberliğin sona ermesi süreçlerinde ihtiyaçları gereken şekilde ele alınmamaktadır. 
 
Çatışma konusu olmayan bölgelerde ise kadınların iyi tanıdıkları kimselerce, örneğin kocaları veya yakın akrabaları tarafından ruhsatlı bir silahla vurulmaları son derece muhtemeldir. Evde bulundurulan bir silahın, eve zorla giren bir yabancıya nazaran ev sakinlerinden birine karşı kullanılması önemli düzeyde daha fazladır. Silah, ailede kadının namusunun bekçisi rolünü üstlenir. Yine BAPAM verilerine göre, silah ruhsatı için başvuran 2518 örneklemden %80’den fazlası evli erkektir. Adli Tıp Enstitüsü tarafından yapılan, geriye dönük 12 yılı kapsayan bir araştırma sonucuna göre tüm eş öldürmelerin içerisinde silahın suç aleti olarak kullanılma oranı %35’dir.
 
Her silahlı adli vakada olduğu gibi kadınların silah mağduriyetinin de iki yönü vardır. Bir çarpıcı veride buradan kaynaklanmakta. 2000 yılında İstanbul’un tek kadın tutuk evi olan Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutuk Evi’nde yapılan bir çalışmada kadın mahkumların %40’ının adam öldürme suçundan dolayı ceza evinde bulunduğu, adam öldürme suçundan dolayı hüküm giymiş bu kadınların %80’inin suçu eşine karşı işlediği, suç aletinin ise ölen eşe ait silah olduğu tespit edilmiştir. ( İ.Balcıoğlu, A. Samancı, A. Akcan, F. Engin Akcan çalışması)
 
Toplumsal sorunlarımıza sahip çıkan kadınlarımız, silah içeren şiddetin getirdiği tehlikelerin vurgulanmasına ve yasalarda gerekli değişikliklerin yapılmasına yönelik kampanyalara dair yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası organizasyonlarda liderlik konumlarını üstlenmiştir. Buna karşın kadınlar halen karar verme süreçlerinde yeterince temsil edilmemektedir. Atılan adımlar arasında Güvenlik Konseyinin Ekim 2000 tarihinde aldığı “kadınlar, barış ve güvenlik konulu 1325 sayılı karar” olup, bu karar, savaş bölgelerinde ve bireysel mağduriyetlerde kadınların seslerini duyurmalarına yönelik bir platform oluşturmaktadır.
 
Kadınlara yönelik şiddetle ilgili organizasyonlar hafif silahlara karşı düzenlenen kampanyaların ön saflarında yer almalıdır. Kadınlarımız, kendi toplulukları içinde, kadının yaşam hakkını elinden alan silahlanmaya karşı seferberlik ilan etmelidir. Silahlı şiddete mukavemet edilmesi ve kadınların deneyimlerinin ve görüşlerinin karar verme forumlarında yeterince temsil edilebilmesi dileğimdir. Çünkü kadınlar barışın ve umudun anasıdır. Çünkü kadınlar umutlarını yetiştirenlerdir.