"Toplumumuzda Bireysel Silahlanmanın Nedenleri ve Sonuçları" Paneli

20 Mart 1999
Sağlıklı Yaşam Fuarı 99
Ankara
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkanı
Konuşma Metni

 
 
Değerli konuklar, hepiniz hoşgeldiniz. 
Umut Vakfı (1993) kuruluşundan bu yana “Bireysel Silahsızlanma” ödüllü yarışmaları ve konferansları düzenleyerek toplumumuzun bireylerinde hızla gelişen silah bulundurma gereksiniminin nedenlerinin araştırılmasını teşvik etmektedir. Böylece, kaba kuvvetin, şiddetin gelişmesini önlemeye yardımcı olarak hukuk devletinin varlığını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Son yıllarda yurdumuzda denetimsiz silahlanmanın ürkütücü boyutlara ulaştığını hepimiz gözlüyoruz. Eğlence, kutlama gibi olaylar yanında, her vesilede bilinçsizce silah kullanma yüzünden, onlarca kişinin yaralandığı veya hayatını kaybettiği Türk basınının manşetlerinde oldukça sık yer aldı ve hayatını kaybedenler hep masum insanlar oldu.
 
Duyguyu ifade etmenin yolu şiddet ve silah değildir. Tam tersine, şiddet ve silah ifade eksikliğidir.
 
Yurdumuzda bireysel silah bulundurma, dolayısıyla kullanma hızla artmaktadır. Silah kullanma şiddetin en uç noktasıdır. Şiddet ve silah kullanmaya aşırı eğilim ise, kendini ifade yetersizliği, aşırı güvensizlik ve kişilik bozukluğuna varan psikolojik sorunlardan kaynaklanabiliyor. Bu nedenle, şiddet ve silah kullanma bir toplum sağlığı sorunudur. Sadece silah kullanma değil, silah bulundurmanın da sağlığa zararlı olduğunu biliyoruz. Silah her koşulda aileye acı ve keder yaşatıyor.
 
Sorumsuz ellerdeki silahlar sonucu peşpeşe gelen umut kırıcı olaylar hepimizin toplumsal güveninin sarsılmasına neden oluyor. İnsanımızın insanımıza değer vermemesi, eğitim eksikliği, kurumlarımızın sorumluluklarını tam olarak yerine getiremeyişi, kontrolsüz ve bilinçsiz bir ortam oluşturmakta, insanlarımız eğitim eksikliği ve psikolojik sorunlarla dejenere toplum haline geliyor ve bizleri büyük sorun ve karmaşayla karşı karşıya bırakmaktadır.
 
Fiziksel güç tanrı vergisidir. Hem bireyler için hem de türler için bu böyle. Güç, alet kullanılarak arttırılır. Türler açısından alındığında akıl da tanrı vergisidir. Alet kullanmak ve alet geliştirmek akıl ister; bu nedenle insana özgüdür. Diğer varlıklar alet geliştiremez. Silah da insanoğlunun geliştirdiği bir alettir ve saldırı gücünü arttırır. Savunma amacıyla da kullanılsa, silah bir şiddet aracıdır.
 
Şiddet tanrı vergisi değildir, öğrenilir, koşullar uygun olduğunda ortaya çıkar. Toplum herbirimize, kime karşı ve hangi koşullar altında şiddet kullanabileceğimizi öğretir. Bunun töresini, yasasını saptar. Şiddet gibi silah kullanmak da öğrenilmiş bir davranıştır. Silah şiddete yatkın kişilerin uygun koşullarda kullanılması için geliştirilmiş bir alettir. Şu halde silahın meşrulaştırılması şiddetin meşrulaştırılmasıdır.Silah bulundurma ve taşıma ruhsatları bu meşrulaştırmanın yasal kanıtıdır .
 
Denebilir ki , “silah şiddete karşı savunma aracı olarak ta kullanılmaktadır ;bu nedenle şiddete yatkın olmayan kişiler silah bulundurabilmelidirler “Toplumsal koşullarımız göz önüne alındığında bu makul bir görüş olabilir. Öyleyse silah ruhsatı sadece bu tür kişilere verilmelidir. Silah ruhsatı talep eden bir kişinin aynen sürücü ehliyetinde olduğu gibi belirli bir süre eğitim almaya zorunlu kılınması ve barışcıl yapısı uzmanlar tarafından saptandıktan sonra ruhsatının verilmesi gerekir. Yasakoyucudan birinci istemimiz budur. Ikinci istemimiz ise, ruhsatsız silah bulundurmayı caydıracak çok etkili önlemlerin alınmasıdır.
 
Bunlar ara önlemlerdir. Asıl olan şiddete başvurma gereksinimini ve aracı olan silah kullanımını toplumumuzda yok etmek , hiç değilse en aza indirmektir.Bunun için de bölgesel ve toplumsal koşullarımızı değiştirmemiz gerek . Şiddete gerek duymadan sorunlarını barışcıl yollarla çözmeyi yeğleyen kuşaklar yetiştirmemiz gerek. Kısacası öğretimimizi değiştirmemiz gerekiyor.
 
Beş yıl önce oğlum Umut öldürüldü.Ben oğlumun neden öldürüldüğünü, daha doğru bir deyişle, öldürülüşünün gerçek nedenini hala bilmiyorum. Ancak çok önemli bir gerçeği biliyorum. Oğlum, o mekanda var olan bir ruhsatsız tabanca ile kurşunlandı ve öldü. Bu nedenle “Bireysel Silahlanmaya Hayır” diyorum.
 
Ateş düştüğü yeri yakar. Bu, benim acım. Ama yurdumuzda bu ateş çok yeri yakmaya başladı. Yalnızca geçen ay, bireysel silahla 25 kişinin yaralandığını ya da öldürüldüğünü duyduk. Örneğin bir kişi, apartmanlarında çöpün nereye dökülmesi gerektiği hakkında, apartman yöneticisi ile münakaşa ediyor ve kızgınlıkla ruhsatlı tabancasını çekip yöneticiyi öldürüyor. Silah olmasaydı, ne yönetici ölürdü ne de doktorun hayatı mahvolurdu. Kızgınlık geçince, barışçıl yollarda bu sorunu çözebilirlerdi.
 
Başka örnekler ; İki ayrı ilde, çocuk yaşta iki genç, babalarının ruhsatlı silahlarını evden alarak, biri okulda, diğeri pazarın orta yerinde kin duydukları arkadaşlarınıvuruyorlar.Evde bu silahlar olmasa, bu talihsiz olaylar olmazdı. Bu nedenle ruhsatlı, ruhsatsız silaha “Hayır” diyorum.
 
Ancak denilecektir ki; “ bunlar gerçekten talihsiz olaylar ama ruhsatlı silahların amaç dışı kullanılma örnekleri. Ruhsatlı silah bulundurmanın asıl amacı ise savunmadır. Sorumlu vatandaşın kendini savunması için devlet verir ruhsatlı silahı” Doğru olabilir. Devlet, yurttaşını koruyamıyorsa, bu işlevi yurttaşın kendisine yükleyebilir. Ama böyle bir devlet hukkuk devleti olduğunu öne sürmemeli.
 
“ Namuslu yurttaş, kendi güvenliğini kendi sağlasın ” diyen devletler çıkabilir. Demeyen devletler de çıkabilir... Bir yıldır yaptığımız araştırmalarda, bize örnek olarak Japonya gösterildi. 1997 yılında, bireysel silahlarla ülkelerinde 111 şiddet olayı meydana gelmiştir. Bunların da 22’si ölümle sonuçlanmıştır. Nüfusu , Japonya nüfusunun 2 katı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde ise, ölümle sonuçlanan silah içeren şiddetin yıllık bilançosu, 1996 yılında, 10.744 ölüm. Amerika, İngiltere ve Avusturalya medyanın destaği ile oluşturduğu kamuoyu sonucunda siyasilere etki etmiş ve  silahlara ilişkin yasa değişiklileri ile ülkelerindeki bireysel silahlanmayı en aza indirgemişlerdir. Özellikle, İngiltere ve Avusturalya hemen hemen yeni yasalarla ülkelerindeki Bireysel Silahlanmayı kaldırmışlardır. 
 
Türkiye’de son 8 yılda satılan silah sayısı %358 oranında  artış göstermiştir. Yine ülkemizde, son 10 yılda sadece polis bölgelerinde ele geçirilen silah sayısı, 95.114,  1987 yılına göre ele geçirilen silah sayısı 1996 da % 612 artışla gerçekleşmiş. Bu verilere jandarma bölgeleri dahil değildir.
 
Şimdi sizlere bir araştırmadan bir bölüm okumak istiyorum. EK 1
Bilindiği gibi bu silahlar, devlet eliyle tekrar tekrar sivil topluma kazandırılıyor. M.K.E  elinde kalan tabancaları tüm devlet memurlarına taksitle satışa çıkardığını biliyoruz.Bir dostum bana bazı belgeler ulaştırdı .Bu belgeler hastahane baş hekimine gelen silah satışını personeline resmi duyurma yazısı ile Başhekimin personeline yazdığı ve silah almalarını özendiren yazısı ve müracaat formu. Dostum ön yazısında şöyle diyor: “Yaşanan toplumsal cinnet beni fena halde ürkütmekte,çocuklarımın geleceğiyle ilgili olarakta endişelendirmekte. Elinize ulaştırmaya çalıştığım belge PTT hastanesi personeline başhekimin imzasıyla gönderilmiş,yanlızca “okumuş” olarak adlandırabileceğimiz doktor, öğretmen ,hemşire değil, hastabakıcı, odacı gibi alt kültürden mesleklerdeki tüm hastane personeline yöneliktir. Durum sivil savunma amaçlı gibi görünse de apaçık “sivil saldırmaya resmen teşviktir”Sivil saldırma hakikaten enteresan….EK 2 .. EK 3
 
Şimdi yine diğer devletlerdeki araştırmaya geçelim, Amerika Birleşik Devletleri’nde silah edinmek kolay, Japonya’da yasak. Demek ki silah bulundurmayı ve taşımayı yasalarla yasaklamak gerek... Bu, kolay bir çözüm önerisi oluyor. Çünkü, Japonya’da bile ölümle sonuçlanan silahlı olayların hemen hepsi BORYOKUDAN diye adlandırılan mafya tarafından ve tabii ruhsatsız silahlarla gerçekleştirilmiş. Bu silahların hepsi de Japonya dışında imal edilmiş. Bu bizi, bireysel silahlanmanın uluslararası boyutuna getiriyor . Üzücü bir anekdot olarak söyleyeyim, Japon gençleri arasında yapılan bir ankette, diğer kültürlere özendikleri için gençlerin %67 gibi yüksek bir oranının silah bulundurmak istediği ortaya çıkmıştır. Eğer istem bu kadar fazlaysa, Japon halkı, yakında silahlanmanın yolunu bulacaktır.  Ulusal yasalarla yasaklansa bile bu ülke silahlanacaktır.
 
Nitekim, silah kaçakçılığında geçen yıl % 86 bir artış olduğunu istatistikler göstermektedir. Japonya için üzgünüm. Önünde yalnızca kötü örnekler var.
 
Peki silahlanmış ülkeler, silahsızlanma virajını nasıl alacaklar? Bunu denemiş bir ülke var: Kanada. Yine üzgünüm ki Kanada’da, bireysel silahlanmanın yasalarla yasaklanmasına ön ayak olan dostumuz, ruhsatlı silahlar yasaklanınca yasa dışı örgütlerin gücünün çok arttığını, buna karşın sorumlu yurttaşların savunmasız kaldığını araştırmalarıyla saptamış ve verdiği yiğitçe döğüşün ne kadar yanlış olduğunu gördüğünü söylemekte.
 
Japonya olgusu ile Kanada olgusunu bir araya getirdiğimizde karşımıza yadsınamayacak bir gerçek ve bundan da, bir ders çıkmaktadır. Silaha hayır demek kolay, ancak silaha hayır diyebilmenin koşullarını oluşturmak zor. Bu gerçek, bizim için de, Avustralya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler için de aynı.
 
Türkiye de silah ruhsatı almanın kolaylaştırılması ve bireysel silahlanma üzerindeki devlet kontrolünün azalması, buna ilişkin ceza kanunundaki ceza yetersizliği bireysel silahlanma sorununun büyümesine yasal zeminde de ortam hazırladı. Gerek bu dönem gerek izleyen 90’lı dönemlerde bizzat üst düzey devlet görevlilerinin, popüler “sanatçıların” silaha olan ilgi ve sevgilerini toplum önünde göstermeleri (düğünde silahıyla havaya ateş eden bakanlar, dostlarına silah hediye eden ve silah hediye edilen başbakanlar) Türkiye’nin son on-onbeş yılda sıklıkla gördüğü sahneler oldu ve silah neredeyse özendirilen bir nesne haline geldi.
 
Türkiye’de hem silah sahibi olmanın özellikle de bulundurma amacıyla çok da zor olmaması dışında dikkate değer bir başka etken de, kayıt -dışı sektörün para getiren pek çok alanda olduğu gibi ateşli silahlar alanında da, oldukça geniş ve güçlü olması. Silah kontrolünün devlet tarafından düzgün ve etkili bir şekilde yapılmamasının yanı sıra yasadışı silah akışında bizzat resmi görevlilerin adının geçmesi sorunun büyüklüğünü daha da artırıyor. Bunlardan başka son “pompalı tüfek” olayıyla gündeme gelen siyasi nedenlerle bireysel  silahlanma da Türkiye’de aslında yeni olmayan ama son derece önemli ve ciddiye alınması gereken bir sorun olarak karşımızda duruyor.
 
Tüm bunların sonucu olarak da evlerde ve bireylerde daha çok silah, bu silahların sebep olduğu daha çok cinayet, kaza ve intihar meydana geliyor. “Elinde çekiç olan çekiçleyecek yer arar” sözünden yola çıkarak, “Belinde silah olan silah çekecek ortam arar”. Nitekim ülkemizdeki silah kullanımı ortamları yaratılır hale gelmiş ve korkutucu boyutlara ulaşmıştır. Adli sicil istatistiklerinden size bir örnek vereyim.1993 yılında adam öldürmekte açılan dava sayısı 22.884’tür. Evet, yanlış duymadınız, 1993’te 22.884 dava adam öldürmekten. Sizlere yine bir araştırmacı gazetecinin yazısını okuyacağım, EK 4  EK 5
 
Silah şiddetin en uç noktası ve öldürücü. Şiddet ve silah kullanmaya aşırı eğilim ise, kendini ifade eksikliği kişilik bozukluğu ile kendini ifade yetersizliği ve aşırı güvensizlik gibi psikolojik bozukluklardan kaynaklanıyor.
 
Amerika’da “Center for Disease Control and Prevention”, Salgın Hastalıkların Denetimi ve Önlenmesi Merkezi’nin yaptığı bir araştırmanın sonucuna göre kişi veya 
aile “kendini korumak” amacıyla silah aldığı zaman, o silahla aile fertlerinden birisinin diğerini vurma riski 40 kat fazla imiş. Demek ki, savunma amaçlı silah bulundurulsa dahi,  amacının dışında acı ve kederler yaşatıyor, ve asıl amacına ulaşmak yerine, telafi edilmez sonuçlar ortaya çıkıyor.
 
Ülkemizde herkese kolaylıkla verilen ruhsatlı tabancalar, kaçak satılan ruhsatsız tabancalar, avcılık adı altında satılan avcılığa uygun olmayan pompalı tüfekler ve asla kontrol edilmeyen kırsal kesimlerdeki silah yapımı ve önüne geçilemeyen silah sanayii ve mafyası.
 
Kimimiz bana değmeyen yılan bin yaşasın vurdumduymazlığı içinde, kimimiz hiç kendi başına gelmeyecek gibi rehavet içinde.
 
Tüm bunlarla başa çıkma, mücadele etmek biz vehametin bilinci içindeki insanların görevi olmalı.
 
Bu kadar yaygın olan silah sonuçta spora da alet edildi ve ettirildi. Bu tip hastalıkların su yüzüne çıkma fırsatı bulduğu bir ortam haline dönüştürüldü spor.
 
Oysa Olimpiyatlar uluslararası yarışmayı savaşçılıktan barışçıllığa çevirme isteminden çıkmıştır. Maçlarda sporcuları, izleyicileri, taraftarları birbirine yaklaştırmak için var edilmiştir.
 
Spor barışı, barış içinde yarışı simgeler.İzleyiciler ve sporcular barış içerisinde ve bu yarışı izleme keyfine varmalıdır. Duyguyu ifade edebilme bilinci şiddet ve silah değildir. Şiddet ve silah ifade eksikliğidir. Şiddet ve silahın karşıtıdır spor . İfade edebilme bilincindeki insanlar şiddet ve silaha gerek duymazlar. Silah  cana saygıyı kısıtlamaktadır.
 
Biz Umut Vakıfı olarak Silahın Şakası Yok kampanyası ile toplumu biliçlendirme, kamu oyu yaratma çabamızın sonuçlarını almaya başladık. Maçlardan sonra silah atma olayları azaldı. Sevindirici bir uygulamanın başlamasına hep birlikte tanık oluyoruz;  Yargıtay Ceza Dairesi spor ve düğünlerde silah kullananlara 2 ila 5 yıl hapis cezası uygulamasını gündeme aldı. Diliyoruz ki devamı sağlanır.
 
Bizlerin görevi, özellikle medyanın ve spor camiasının örnek teşkil etmesi gerekiyor. Bu sosyal gelişimin nedenlerini irdeledik .Kaba kuvvetin, şiddetin ve silahın gelişmesini önlemek hukuk devletinin güçlenmesine yardımcı olacaktır.
 
Geçen hafta, Fanatik gazatesinin spor yazarı , eski futbolcu Engin Verel ,aynı gazetede redaktörlük yapan Hüseyin Öztunç’u sağ göğsünden tek kurşunla vurdu. Biri karakolda biri hastahanede . Çok üzücü. Savaş Ay köşesinde diyorki Gazetede , Gazetecide silah ne arar.
 
Bireysel silahlanma olgusuna karşı çıkan kişi ve kuruluşların silahsızlanma fikrini savunmalarının nedeni ise son derece net:  Bu silahların kullanılmaları. Bir silahın yapılış ve satın alınma nedeni özünde tektir: öldürmek veya yaralamak. Üretilen ve satılan silah sayısı ne kadar yüksekse , bunların kullanıma maruz kalan kişi sayısı o kadar yüksek olacaktır. İstatistikler gösteriyor ki bu silahlar sıklıkla iddia edildiği gibi kendini savunma amacıyla değil, farklı nedenlere bağlı olarak (ama kasten) masum birilerine zarar vermek için kullanılmakta, çocukların veya acemi kullanıcıların elinde kazara patlamakta veya intihar amacıyla kullanılmaktadır.Sonuçta gene çocuklar başta olmak üzere masum insanlar ölmekte veya yaralanmakta.
 
Şurası kesin ki silahlanma olgusu bizce , son tahlilde toplumsal ve bireysel şiddet sorunun önemli bir parçası. Bireysel silahsızlanmanın şiddeti tamamen ortadan kaldıracağı asla iddia edilemez ama kısır döngüyü bir yerinden kıracağı ve nice insanın hayatından olmasına veya sakat kalmasına engel olacağı kesin.
 
İnsanlar barışçıl bir yaşama gün geçtikçe daha özlemle, yarınlara daha kaygıyla bakıyorlar. Daha kötüsü, şiddetin görünen yüzü, artık çok da dehşete düşürmüyor bizi. Şiddet ve onun aracı olan silah, çoğaldıkça kanıksanıyor, sıradanlaşıyor…
 
Barış içerisinde gönençli bir yaşam hepimizin umudu. Bu umudu yaşatıp güçlü bir şekilde gerçeğe dönüşmesini amaçlıyoruz. Barışçıl bir toplumun sağlanması hukukun üstünlüğünün sağlanması ile mümkündür. Bu da sadece hukukçuların ve adalet sisteminin tekeline bırakılarak sağlanamaz. Hukukun üstünlüğü, her vatandaşın uğrunda emek vermesi gereken bir ideal olmalıdır.
 
Kişisel, ulusal ve uluslararası onurumuzun korunmasının sağlanmasını,  başkalarından bekleyemeyiz. Kaba güç ve şiddet bu edilgenliğimizden yararlanıp her düzeyde ortaya çıkabilir.
 
Teşekkür ederim.