2.Bireysel Silahsızlanma Ödüllü Gençlerde Şiddet ve Silah" Liseler Arasi Kompozisyon Yarışması Ödül Töreni

28 Eylül 1996
Dedeman İstanbul Otel
 
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkan
Konuşma Metni

 
Değerli konuklarım, sevgili dostlarım,
 
Umut Onurlu Önderler Vakfı’nın kuruluşuna yol açan olayın üzerinden  üç yıl geçti. Bugün Umut’u kaybedişimizin üçüncü yılı. Oğlum üç yıl önce şiddetin araçlarından biri olan silahla öldürüldü. Bu nedenle Umut Vakfı her yerdeki, her düzeydeki ve her biçimdeki şiddete, kaba kuvvete karşı çıkmak, sorunları çözmede barışçıl yöntemlerin yeğlenmesine katkıda bulunmak için kuruldu. Vakfın amacı, “yurdumuzda ve bölgemizde hukukun üstünlüğünü sağlamak ve benimsetmek için çaba göstermektir.”
 
“Hukukun üstünlüğü”, “hukuk devleti” sözcükleri sık kullanmaya gereksinme duyduğumuz kavramlar oldu. Nedeni ise açık: Neye ihtiyaç varsa o anılır. Bu kavramları sık anmamıza neden olan da adil bir dünyada yaşama ihtiyacımız ve özlemimizdir. Çünkü sağlıklı birey ve vatandaş olmanın önkoşullarından biri de yaşadığımız dünyanın adil bir yer olduğu inancımızı korumamızdır.
“Adil Dünya İnancı” çevremizdeki olayları değerlendirebilmek için gerekli bir mihenk noktası, yansız terazi kantarıdır. Adil bir dünya kişilerin -iyi ya da kötü- hak ettiklerini bulacakları bir dünyadır. Böyle bir adaletin varlığına inanmak yaşamı anlaşılabilir kılar; geleceğimizin kendi elimizde olduğu kanısını edindirir bize. Adaletin gerçekleşmediği bir dünya ise, kişinin kaderi üstünde, geleceği üstünde pek etkiye sahip olmadığı bir dünyadır. Bu da bireyin Umut’suzluğa düşmesi, çaresizliğe teslim olmasıdır.
 
Adaletin tecelli etmeyeceği inancında olan ya da etmediğini gören bireyler ya kaba kuvvete başvuracaklar ya da çaresizlikten kıpırdamaz olacak, kaçış olarak da sorunlarının çözümünü doğaüstü güçlere bırakacaklardır. Bilmem anlatabiliyor muyum?  Size Türkiye’deki son politik gelişmelerden bahsediyorum.
 
Umut Vakfı’nın amacını “yurdumuzda ve bölgemizde hukukun üstünlüğünü sağlamak ve benimsetmek” olarak belirttiğimizde, kendine, sistemine güvenen bireylerin hukuk şemsiyesi altında yetişebileceği inancımızı dile getiriyoruz. Ve bu yolda Vakıf dosyalarınızda bulabileceğiniz çalışmaları yapıyoruz.
 
Bu dosyada var olmayan ve burada kısaca bahsetmek istediğim bireysel bir uğraşım daha var. O da, oğlum Umut’un süregelen davası ve bu davanın Vakıf amaçlarıyla ilintisi. Hepinizin bildiği gibi, kamuoyuna malolan bir dava oldu Umut’un davası. Türkiye’de halkın “Adil Dünya İnancı” nı etkileyen bir mihenk noktası, adalet terazimizin yansızlığının sınandığı örnek olaylardan biri haline geldi bu dava.
 
Biliyoruz, “Adil Dünya İnancı” kişisel gözlemlerle ve kulaktan kulağa aktarılan toplumsal öykülerle edinilir. Hangi eylemin ne tür sonuçlar verdiğini gözlemlerimiz sonucu öğreniriz. “Yanına bırakmadılar, cezasını verdiler. O halde aynı şeyi ben de yaparsam benim de yanıma bırakmazlar,” deriz. “Kolay kurtuldu, demek pek kötü birşey yapmamış, ben de yaparsam birşey olmaz,” deriz. “Çok çalıştı, hakkını aldı; ben de çok çalışırsam istediğimi alırım,” deriz. Böylece gözlemlerimiz sonucu, ne yaparsak neyi hakedeceğimiz hakkında bilgi sahibi oluruz.
 
Umut’un davası da yazılı ve görsel medya aracılığı ile böyle bir ölçüt oluşturdu kamuoyunda. Bu nedenle, bir polisiye vaka olmaktan çıkıp kamu vicdanında yargının yargılanması terazisine konuldu.
 
İşte burada çok dikkatli olmam, olmamız gerektiğini görüyorum. Özenle izlenmesi gereken şeyin “bir annenin feryadı,” “kanın yerde kalmaması,” gibi bu dava ile ilgili olarak sık tekrarlanan görüşler değil, doğruların ortaya konulması, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde olayın aydınlığa kavuşması olduğunu görüyorum. Bu nedenle, bir yerde “hukukun üstünlüğünün” savunmasını yapıyorum bu çabamla.
 
Ve biliyorum ki, bu davada ben kamu vicdanını aksettiriyorum. Kamu vicdanında bu dava ile ilgili en ufak bir şüphe kaldığı takdirde kulaktan kulağa aktarılan toplumsal bir öyküye dönüşecektir bu olay. Sonu “Bırak sen de, cezalarını Allah versin; koskoca Dedeman ailesi bile başaramadı gerçeği bulmayı,” sözcükleri ile biten bir çaresizlik öyküsüne. Benim, bizlerin yurttaşlarımızın adil dünyaya olan inançlarını pekiştirmektir amacımız; zedelemek, sarsmak, yıkmak değil.  Bu konuda hukukun üstünlüğünü benimsemiş herkesi el vermeye davet ediyorum.
 
Şu halde bugün burada birarada oluşumuzun nedeni bir anma töreninden ziyade “Gençlerde Şiddet ve Silah” yarışmamıza yazılarıyla katılanlara teşekkür etme ve kazananları ödüllendirme törenidir. Daha da önemlisi, hepimizin hukuk devletinin önemini vurgulama olanağını bir kez daha yakaladığımız bir beraberliktir.
 
Birçok etkinliğin yanısıra, Umut Vakfı kuruluşundan bu yana, “Bireysel Silahsızlanma” başlıklı ödüllü yarışmalar da düzenleyerek toplumumuz bireylerinde hızla gelişen bireysel silah bulundurma gereksiniminin nedenlerinin araştırılmasını teşvik etmektedir. Böylece kaba kuvvetin, şiddetin gelişmesini önlemeye yardımcı olarak hukuk devletinin varlığını güçlendirmek için bir etkinlikte daha bulunmayı amaçlamaktadır.
 
Bireysel Silahsızlanma ödüllü yarışmamızın ilki Türkiye’de bireysel silahlanmanın nedenlerini araştırma ve inceleme yarışması idi. Yarışma sonucu ödülü Sn. Ali Yılmaz almışlardı, kendisi aramızdalar.
 
Bireysel silahsızlanma ödüllü yarışmalarının 1995 yılındaki konusu, az önce de söylediğim gibi, lise öğrencilerine açık  “Gençlerde Şiddet ve Silah” idi. Yarışmaya yedi bölgeden 174 genç katıldı. Katılım, ilk bakışta bizlere şiddetin önlenmesinin ve barışın sağlanmasının kadınların işi olduğunu gösteriyor: Yarışmaya katılanların üçte ikisi kız öğrencilerimiz. Kazananların çoğu da öyle. Hadi erkekler, barışçıllık kavgadan daha erkeksidir, gösterin kendinizi.
 
Yazıların içeriği incelendiğinde ise, silahı ve şiddeti meşrulaştıran kaynakların neler olduğunun herkesçe çok iyi saptandığı ortaya çıkıyor. Aile, baskıcı okul düzeni, medya ve sosyo-ekonomik yapı. Ancak iş çözüme gelince, bir tek antikor gösteriliyor tüm bu nedenleri pasifize edecek: Sevgi.
 
Ben derim ki, sevginin yanına direnci de koyalım ve “Bireysel Silahsızlanma” başlıklı ödüllü yarışmalarımıza devam edelim. Bu yılki yarışmamız “Silahın Şakası Yok” sloganımız çerçevesinde ve karikatür dalında olacak.
 
Bilindiği gibi, geçen yıllarda eğlence, kutlama gibi olaylar yanında, her vesile ile biliçsizce silah atma, yurdumuzda bir coşku gösterme şekline dönüşmüş, ve bu nedenle onlarca masum kişi kaza kurşunları ile hayatlarını kaybetmiştir.
 
Bu gelişmelerin daha da olumsuzlaşmasını önlemek üzere, Umut Vakfı’nın çağrısı ve önderliği, Futbol Federasyonu, Spor Yazarları Derneği, Futbol Hakemleri Derneği, Profesyonel Futbolcular Derneği, Milli Takım, Fenerbahçe Klübü, Beşiktaş Klübü, Galatasaray Klübü ve Trabzonspor Klübü yetkililerinin de katkıları ile, “Silahın Şakası Yok” isimli bir kampanya başlatılmıştır. Karikatür yarışmamız bu kampanyanın bir devamı olacaktır.
 
Geçen sene Gençlerde Şiddet ve Silah konulu yarışmayı başlattığımızda dönemin Milli Eğitim Bakanı Sn. Nevzat Ayaz destek vermişlerdi. Kendileri aramızdalar. Konuya duyarlılığı için teşekkür ederim.  Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sn. Bener Cordan ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Sn. Hayri Berk aramızdalar.
 
Ödüllerini alacak bölge birincileri gençlerimizi ve değerli ailelerini kutluyorum, ve sevgili Jüri üyelerimize,  Sn. Nail Güreli, Sn. Cahit Can, Sn. İlter Turan, Sn. Mine Tan, Sn. Özgen Acar ve Sn. Mehmet Gürkaynak’a emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum.
 
Silahın Şakası Yok karikatür yarışmamız Karikatürcüler Derneği’nin desteği ile gerçekleşiyor. Dernek Başkanı Sayın Canol Kocagöz’ün şahsında tüm dernek üyelerine ve jüri üyeliğini kabul eden Sayın Jüri Üyeleri, Semih Balcıoğlu, Ferruh Doğan, İrfan Sayar, Necati Abacı, Metin Peker, İlter Turan, Özgen Acar, Mehmet Gürkaynak, Nail Güreli bizi onurlandırdılar.
 
Umut Vakfımıza ve amaçlarına el veren herkese ve sizlere teşekkür ediyorum. Biliyorum ki, sevgiyle, saygıyla birlikte olacak, büyüyecek ve vatandaş ve millet olma bilinciyle toplumumuza faydalı olmaya, şiddeti ve uç noktası öldürücü SİLAHI yok etmeye, barışçıl ve adaletli bir millet olmaya, onurlu bir millet olmaya emek vereceğiz. Çocuklarımız için, torunlarımız için.  Çünkü her doğan, adil bir dünyada yaşamak ister.
 
Hepinizi saygıyla selamlar, adaletli, umut dolu yıllar dilerim, efendim. 
 
****
 
Çok değerli Konuşmacılarımıza, Semih Balcıoğlu, Ferruh Doğan, Mehmet Ali Birand ve İpek Gürkaynak bizleri konuşmaları ile bilgilendirdiler, onurlandırdılar.  Kendilerine teşekkür ediyorum.
 
Sevgili Sibel Savacı, Tülay Akınsal emeklerinize teşekkür ederim. Orman Bakanlığı Marmara Bölge Müdürlüğü’ne yardımları ve emekleri için teşekkür ediyorum.
 
Yaşanacak tüm güzelliklere simge olması amacıyla oğlum Umut Önal anısına oluşturulacak 3. Umut Ormanını bu sene İstanbul, Kilyos, Uskumruköy çıkışında oluşturduk. Orada ağaç dikeceğiz. Ağaç dikme eylemi sadece sevginin devamlılığını değil, çevreyle barışık olma eylemini de simgeler. Ağaç dikmek doğadaki dengeleri koruyup geliştirme çabasını, çevreye gösterilen özeni ve sevgiyi kanıtlar.
 
Toprağa verdiklerimizin toprağı yeşillendirerek gönüllerde yaşaması istemi yanında, toprağın ve bizlerin hakkımız olan ağaçlara, korulara, ormanlara kavuşmamız isteminden yola çıkarak “Yaşarken de Herkesin Dikili bir Ağacı Olmalı” sloganı ile hepinizi Umut Ormanına ağaç dikmeye ve barbeküye davet ediyorum.
 
Hepinize tekrar umut dolu yarınlar efendim