Erkan Mumcu’ya Tepki - Silahlı gelenekleri kutsayan siyasetçiler "yaşam hakkı"nı önemsemiyorlar

15 Mayıs 2008

“Türkiye’de Bireysel Silahsızlanma ve Şiddet Haberleri Yerel Medya Eğitim Seminerleri’nin üçüncüsünü Eskişehir’de düzenlediğimiz 13 Mayıs, Salı günü televizyonlarda yayınlanan bir haber, ülkemizdeki bireysel silahlanmanın kültürel boyutunu ve siyasetçilerin bu şiddet kültüründeki pekiştirici rolünü bir kez daha ortaya koyuyordu.

Batman’da yapılan düğünde patlayan ateşli silahlar eşliğinde halay çeken siyasetçilerin, düğünlerde ve kutlamalarda silah kullanılmamasını teşvik ederek, olası ölümcül kazalara engel olmaları ve bireysel silahsızlanmayı savunmaları gerekirken; bunun tam aksine, silahlı kutlama yapmayı geleneksel kültürün bir parçası olarak savunan akıl almaz açıklamalar yapmaları son derece abestir.

Siyaset arenasındaki rekabet koşulları içinde çeşitli çıkarcı kaygılarla barışı ve uzlaşmayı söylemlerine dolamaktan utanmayan bu siyasetçiler, şiddeti ve silahı kutsayan başka bir kültürel iklimde bulunduklarında, çıkarlarına uygun düştüğü için bu kez şiddeti ve silahlanmayı “kültürün bir parçasıdır” kılıfıyla süsleyerek savunmaktan hiç çekinmiyorlar.

14 Mayıs tarihli Radikal Gazetesi’nde yer verilen siyasetçi Erkan Mumcu’nun izansız açıklamalarına dikkat çekelim. Zira mevzu, medyada patlayan silahların daha çok birer savaş aracı olması ve ayrıntılı niteliklerine dikkat çeken bakış açısıyla ele alındı. Oysa, daha önce de siyasetçi-silahlı kutlama birlikteliğini gördüğümüz örneklerde defalarca protesto edildiği şekliyle, olayın gayrı-medeni ve gayrı-insani boyutu bu kez biraz arka planda kaldı.


Anavatan Partisi Batman İl Başkanı Kemal Tarhan’ın oğlunun düğün töreninde G3 piyade tüfeğiyle havaya ateş açılmasını bir “gelenek” olarak niteleyen Erkan Mumcu, durumu şöyle savunmaya çalışmış:

“Düğün görüntülerini ‘utanç tablosu’ şeklinde haberleştirenler, utanmanın gerçek manasının ‘insanları utandıracak şeyler yapmak’ olduğunu çok iyi bilirler. Bu bir düğündür ve oradaki görüntüler, kardeşliğin, coşkunun, sevincin, birliğin görüntüleridir. İnsanların sevinçlerinden utanç duyulmaz, aksine mutluluk ve heyecan duyulur. Düğünlerinin bir bölümünde ‘gelenek olduğu üzere’ kimseye zarar vermeden, edebiyle ve ahlakıyla eğlenenleri, ikinci sınıf göstermek, uzaylı gibi sunmak ve onları aşiret genellemesiyle küçümsemek asıl utanç verici olandır. Asıl utanması gerekenler; bu tabloyu utanç tablosu olarak sunanlar ve kendi milletinden utananlardır. Türkiye’nin bir köşesindeki bu birlik ve kardeşlik tablosundan utananlara, Batı ile olan yasak aşklarında utanmayacakları bir serüven diliyorum."

Bu ifadelerin ne denli dayanaksız olduğunu analiz etmek kesinlikle bir görevdir. “Düğün görüntülerini ‘utanç tablosu’ şeklinde haberleştirenler, utanmanın gerçek manasının ‘insanları utandıracak şeyler yapmak’ olduğunu çok iyi bilirler.” Bu ifadeyle Erkan Mumcu bir çeşit kafa karışıklığını açık ediyor sanki. Çünkü “utanmanın gerçek manası”nı açıklarken yaptığı muhteşem tanımlamadan anlıyoruz ki, önce bir insan, sonra da toplum alanındaki bir aktör siyasetçi olarak, düğünlerde ateşli silahlarla yapılan kutlamayı bir “utanç” olarak değil bir “gelenek” olarak algılıyor. Bu “gelenek” neticesinde insanların hayatlarını kaybetmesi ve yaralanmaları durumu bir utanç değildir de nedir?

Mevzuyu, ateşli silahların patlatıldığı ve insanların yaşam hakkını çok tehdit eden bir durumdan soyutlayarak, bambaşka bir zeminde değerlendirmiş olan Mumcu diyor ki: “Düğünlerinin bir bölümünde ‘gelenek olduğu üzere’ kimseye zarar vermeden, edebiyle ve ahlakıyla eğlenenleri, ikinci sınıf göstermek, uzaylı gibi sunmak ve onları aşiret genellemesiyle küçümsemek asıl utanç verici olandır.” Farkında değil ki; “gelenek olduğu üzere” yapılan kutlama en temel insan hakkı olan “yaşama hakkı”nı tehdit ediyor. İnsanların yaşam hakkını tehdit eden böyle bir geleneği “ahlaklılık” ve “edeplilik” kavramlarıyla savunmaya çalışmak pek anlaşılabilir değildir. Silahlı bir eğlence kültürünü iyi bir “gelenek” olarak böylesine savunan Sayın Erkan Mumcu, böyle kutlamalarda evlatlarını, eşlerini, kardeşlerini, sevdiklerini kaybetmiş olan yurttaşlara ne derdi acaba?

Radikal’in haberinde Batman Valisi Recep Kızılcık’ın, bu düğünde patlatılan G3’lerin geçmişte koruculara verildiğini belirttiği ve “Bu aile, bu silahları büyük ihtimalle koruculuk yaptığı yıllarda temin etmiştir. Terörün yoğun olduğu dönemlerde bu silahlar ruhsatlı olarak koruculara verilmiştir. Ruhsatlı olduğu için bu silahları koruculardan geri toplama işlemi yapılmıyor” sözlerine yer verilmiş.

Köy korucularına dağıtılan silahlar, aynı zamanda ciddi bir sivil güvenlik sorunudur. 2005 yılında Umut Vakfı olarak yayınladığımız “Türkiye’de Bireysel Silahsızlanma: Çözüm Önerileri” Raporu’nun Hukuk Çalışma Grubu önerilerinden biri şuydu: “Geçici ve gönüllü köy korucularının ellerinde bulundurdukları ruhsatsız silahların teslimi ve ruhsata bağlanması hakkındaki yönetmelik yürürlükten kaldırılmalıdır. Bu yönetmelikte gösterilen köy korucularının ellerinde bulundurdukları silahlar teslim edilmelidir”

Batman Valisi Sayın Kızılcık’ın, havaya ateş açanlarla ilgili gerekli işlemlerin yapılması için verdiği talimat üzerine havaya ateş açan düğün sahibinin oğulları Fatih ve Erdal Tarhan, Batman Emniyet Müdürlüğü’nce gözaltına alınmış. Sorgularının ardından Batman Cumhuriyet Başsavcılığı’na sevk edilen zanlılar ’ruhsatsız ve meskun mahalde silah kullanmak’ suçundan tutuklanmışlar. Mevzuyu gözardı etmediği için Vali Kızılcık’a teşekkür etmek gerekiyor.

Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde düzenlediğimiz ve gazetecilerin, öğrencilerin, sivil toplum mensuplarının ve yerel protokolun katıldığı Seminer; Batman’daki bu düğünde Anavatan Partisi Lideri Erkan Mumcu’nun da katıldığı bu düğündeki kutlama amaçlı patlayan “savaş tüfekleri”ni, “silahla kutlama” anlayışını ve bu anlayışı pekiştiren siyasetçilerin davranışını protestoyla başladı.

Gazetecilik Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ni anlatan Umut Vakfı Onursal Mütevellisi ve Milliyet Gazetesi köşe yazarı Nail Güreli “Batman’da yapılan bir düğünde uzun namlulu silahlarla ateş açılmış. Anavatan Partisi lideri ve bugün hala siyaset yapan Erkan Mumcu da silahların patlatıldığı bu düğünde halay çekmiş. Bunu protesto ediyorum” diyerek konuşmasına başladı.

Erkan Mumcu silahlı kutlamaları bir “gelenek” olarak savunuyorken, Eskişhir’deki seminerde bireysel silahlanmanın boyutları ve medyanın konuya yaklaşımı konuşuluyordu. Umut Vakfı yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Akcan’ın verdiği bilgilere göre, Türkiye’de yılda ortalama 9000 kişi ateşli silahlarla yaralanıyor ve trafikte hareket halinde olan ortalama 300 bin araçta silah var.

Umut Vakfı Başkanı Nazire Dedeman’ın verdiği bilgiler ise şöyleydi:

Türkiye’de yılda ortalama 3 bin kişi ateşli silahlarla ölüyor ve 3 bin kişinin, ortalama 700’ü ateşli silahlarla kaza sonucu hayatını kaybediyor. Dünya genelinde ise, Küçük Silahlara Karşı Uluslararası Eylem Ağı’nın (IANSA) verilerine göre, dünyada her gün 1 000 kişi ateşli silahlarla ölüyor. Bu sayının 250’si savaşlardaki ölümlerden oluşurken, 750 kişi ise cinayet, intihar ve kaza gibi nedenlerle hayatlarını kaybediyor. Yine IANSA’nın verilerine göre, Dünyada 875 milyon silah kullanımda bulunuyor. Bu silahların yüzde 74’ü, yani çoğunluğu sivillerin elindedir. Bu rakam gösteriyor ki, bireysel silahlanma, devletlerinkinden daha fazladır, dolayısıyla dünyada da çok önemli bir sorundur.

İyi haftalar,
Umut Vakfı